4 Haziran 2017 Pazar

EMBRİYON


EMBRİYON;
Embriyon, erkekten gelen sperm (meni) ve dişiden
gelen ovumun (yumurta) birleşmesiyle, yâni döllenme ile oluşan organize yapı. Döllenme, rahimden
yumurtalığa uzanan fallop tüplerinde meydana gelir. Yumurtalıktan atılan yumurta (ovum) yaklaşık
olarak 48 saat içinde döllenebilir. Bu süre içinde döllenmezse ölür. Fallop tüplerine ulaşan sperm
(meni) yumurtayı döller. Böylece insan embriyosu fallop tüpünde gelişmeye başlar. Gelişmenin
başlangıcında döllenmeyle meydana gelen tek hücreli zigot çıplak gözle ancak görülebilen bir
büyüklükteyken, hâmileliğin sonunda 3250 gr ağırlık ve 50 cm uzunluğa erişir.
Büyüme doğum öncesi gelişmenin mühim ve etkileyici bir parçasıdır. Bununla birlikte tek hücreli bir
zigottan düzenli dokular ve organlar sisteminin gelişmesine yol açan farklılaşma dediğimiz olayın
muhteşemliği karşısında sönük kalmaktadır. Embriyonun gelişmesi esnasında, menşeleri aynı olan
hücrelerin kan, beyin, kemik gibi birbirinden çok farklı dokular meydana getirmek üzere farklılaşması
başlı başına bir muammadır. Farklılaşma olayı hemen hemen ilk 7 hafta içinde olur. Bu dönem
“embriogenesis” ismini alır. Embriogenesis sonunda, vücudun bütün doku ve organları, belirgin hâle
gelir. Hatta bir kısmı, ilkel bir şekilde vazife görmeye başlarlar. Böylece 7 hafta gibi kısa bir sürede tek
hücreli bir yapıdan insana âit belirgin özelliklere sâhip bir “cenin” meydana gelir. Embriogenesis
sonunda embriyon târif olarak fetüs (cenin) ismini alır. Bundan sonraki doğum öncesi gelişme daha
çok büyümeye dayanır.
Embriyonun nasıl olup da tek bir hücreyken bütün organları mükemmel olarak yaratılmış bir insana
dönüştüğü ilim adamlarını yıllardır düşündürmektedir. Bu konu üzerine çok fazla araştırma yapılmış
olmasına rağmen, hâlen cevabı bilinmeyen soruların fazlalığı insanı çok düşündürmektedir. Embriyon
annenin vücuduna yabancı bir doku olmasına rağmen, nasıl oluyor da vücut tarafından
reddedilmemektedir? Nasıl oluyor da embriyon hücreleri âdetâ bir kanserli dokunun hücreleri gibi
durmaksızın çoğalmakta, fakat hedefine varıp, organları yapacak şekilde yönlendirilmektedir?
Düşükler incelendiğinde, bunlar arasında hastalıklı olanların çokluğu dikkat çekmektedir. Sanki,
bilinmeyen bir güç, hastalıklı ceninlerin doğmasını önlemektedir. Sonuç olarak anne rahminde iki
hücreden bir insan yaratılması pek çok noktalarını 20. yüzyıl ilminin dahi aydınlatamadığı akla
durgunluk veren safhalardan geçerek gerçekleşmektedir. Tüp bebek konusunda ise, yapılan şey,
sâdece insanın ihtiyârı dışında cereyan eden embriyon gelişmesine zemin hazırlamaktan ibârettir. Ve
ilmî çalışma hüviyetinden ziyade, âile kavramını yıkmaya dönük bir çalışmadır.
Anne ile bebeği arasındaki münâsebet her bakımdan tam bir ahenk içerisindedir. Herhangi bir
uyuşmazlık durumu sıklıkla düşükle sonuçlanır. Embriyonun gelişmesindeki ilâhi nizama dışardan
yapılan müdahaleler düşüklere sebep olur. Birçok ilâçlar, alkol ve uyuşturucular, beslenme bozukluğu,
frengi, kızamıkcık ve benzeri çeşitli bulaşıcı hastalıklar, bu şekilde etki ederek düşük yaparlar.
Cerrâhi müdâhaleler ile, bir başka kişiye âit yabancı dokuların nakledildiği vücutlarda “yabancı
dokunun reddi” denilen bir hâdise meydana gelir. Bu durumun insanın doğuştan îtibâren hücrelerinde
kayıtlı olan kendine has özelliklerinden ileri geldiği kabul edilmektedir. Vücut bu sâyede, yabancı
dokuları ve mikropları tanımakta, akyuvarlar vâsıtasıyla yabancı maddeleri tahrip ederek, vücuttan
atmaktadır. Gerek insanlarda gerekse yavrulayan hayvan cinslerinde ana rahminde yeni gelişmeye
başlayacak olan yavru, birçok özelliklerini anne ve babasından alacaktır. Ancak babadan gelen genler,
annenin vücudundakilerden farklı karaktere sâhiptir. Böylece gelişecek yavrunun özellikleri de
anneninkinden farklı olmaktadır. Yani; embriyonun diğer yabancı maddeler gibi vücutça kabul
edilmeyerek atılması son derece normaldir. Fakat durum böyle olmamakta, gebelik nâdir hallerin
dışında, normal cereyan etmekte ve yavru doğmaktadır. Bunun nasıl gerçekleştiğinin cevabı tıp
dünyâsı için çok mühimdir. Çünkü insan vücudunun, yavruyu reddetmeyiş sebebi bilindiği takdirde,
yabancı dokunun reddi problemi çözülebilecek ve organ nakilleri kolaylıkla yapılabilecektir. Yavruyu
rahim içinde hârika bir şekilde koruyan, besleyen ve büyüten hangi kuvvettir? Allahü Teâlâ’nın emriyle vücuttaki
akyuvar hücreleri embriyon hücrelerini tanıyıp rahim içinde gelişmesine imkân vermektedir. Ve yavru
doğar doğmaz, hâlis bir anne sütü ile rızıklanmaktadır. Doğum öncesi fetüs (cenin) oksijen ve
yiyeceğini anne kanından temin eder.
Ana-fetüs arası bu alışverişi sağlayan, rahim duvarına yapışık etli bir doku olan plasentadır. Böylece
ana-fetüs dolaşımı arasında direkt ilgi yoktur. Kandaki besin maddeleri ve oksijen göbek kordonu
vâsıtasıyla cenine iletilmekte, artıklar da aynı yolla plasentaya dönmekte, buradan alınıp dışarı
atılmaktadır. Böylece bu artıkların, cenine zararlı olması önlendiği gibi, anneye hiçbir zararı olmadan
atılmaktadır. Bebek ruhen olduğu kadar, bedenen de sağlam ve tertemiz bir şekilde dünyâya
gelmektedir.
Embriyogenesis esnâsındaki temel olayları şu şekilde özetleyebiliriz:
1. Hafta: Döllenmeden sonra meydana gelen ürün, 180 mikron çapındadır. Tek hücreli bu yapı derhal
bölünmeye başlar ve döllenmeden 3 gün sonra 16 hücreli bir kitle hâlindedir. Buna morula denir.
Hücre bölünmesi devam ettikçe, içi boş bir küre şeklinde olan blastula meydana gelir. Bu esnâda,
embriyon, fallop tübünden rahime doğru ilerler. 3-4 günde rahim boşluğuna ulaşır. Küre şeklindeki
blastula rahime gömülerek yerleşir. Kürenin boşluğuna doğru büyümüş olan hücreler embriyonu yapar.
2. Hafta: Blastulanın dış kısmından plasenta denilen yapı meydana gelir. Plasenta rahime gömülür.
Blastulanın rahime gömüldüğü yerde de çeşitli değişiklikler olur ve anneye ait plasenta teşekkül eder.
Daha sonra gastrula safhası başlar. Bu safhada iç taraftaki hücreler farklılaşmaya başlar.
3. Hafta: Bu hafta boyunca plasenta teşekkülü devam eder. Organlara âit ilkel hücre toplulukları
meydana gelir ve bâzı özel yapılar (omurga sistemi, ilkel merkezî sinir sistemi) gelişmeye başlar. Aynı
zamanda bu haftanın sonunda ilkel bir kalp ve kan damarları şebekesi teşekkül eder.
4. Hafta: Gelişmenin bu basamağında organların teşekkülü başlar. Embriyon bu safhada erişkin bir
canlıya benzemez. Haftanın sonunda organ ve organ sistemlerinin çoğu belirmeye başlar. Embriyon
artık bir baş, boyun, gövde, kol ve bacakları ile erişkin bir canlıya benzemektedir. Bu hafta sonunda
kalp ve dolaşım sistemi vazife görmeye başlar.
5. Hafta: Bu hafta da organların teşekkülü temel unsurdur. Yeni organ ve yapılar da teşekkül eder.
Baştan kuyruğa doğru bir gelişim söz konusudur. Yüz hatları gelişmeye başlar. Fakat insan yüzüne
benzemez. Kalp esas şekline doğru değişmeye başlar. Bu devrede embriyon ileri bir organ
gelişmesine sâhip olduğu halde boyu 15 mm’den küçüktür.
6. Hafta: Bu haftada organ teşekkülü tamamlanmıştır. Haftanın sonunda yüz, insan yüzüne benzer.
Otonom sinir sisteminin genel yapısı belirir. Merkez sinir sisteminde bâzı basit refleksler vardır. Cins
ayrımı da bu haftanın sonunda belli olur.
7. Hafta: Bu haftaya girerken embriyon küçük bir insan modeline çok benzer. Bu devrenin önemli bir
özelliği embriogenesisin bitmesiyle birlikte plasenta denen yapının kendi özelliklerini kazanmasıdır.
Böyle gelişme süresince ilk defa olarak annenin kanı plasenta dolaşımına girmeye başlar. Sekizinci
haftanın sonundan îtibâren embriyon tanım olarak fetüs (cenin) ismini alır.
Üçüncü ayda fetüs ağırlığını 12 grama, boyunu da iki katına çıkarır. Dördüncü ayda fetüsün iskeleti
röntgen (X-ışını) filmiyle tesbit edilebilecek seviyede gelişir. Fetüs bu ayda vücut hareketleri, emme ve
soluk alma hareketlerini yapar. 100 gramdan fazladır. Zâten İslâm âlimleri de uzuvların 120 gün sonra
teşekkül edeceğini yazmışlardır. Beşinci ayda 300 gr ağırlığındadır, yüzeyinde ince kıllar belirir. Kalp
atışları, dinleme âleti ile işitilebilir. Altıncı ayda, 600 gr ağırlıktadır. Hareketleri anne karnında hissedilir.
7., 8. ve 9. aylarda fetüsün en mühim vazifesi büyümektir. Boyu 300 mm’den 500 mm’ye büyür.
Ağırlığı 600 gramdan 3250 grama yükselir. Organ sistemleri olgunlaşır.Yedinci ayda doğan bir fetüs,
ihtimamlı bir bakımla yaşayabilir. Bütün devreler Kur’ân-ı Kerîmde Mü’minûn sûresinin başında
bugünkü fennin açıkladığı şekilde açık bir ifâdeyle bildirilmiştir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Gebelikte beslenme

Gebelikte beslenme: Gebelikte beslenme, doğacak çocuğun sıhhati bakımından önemlidir. Her şeyden önce, beslenmenin her çeşit besini ye...