4 Haziran 2017 Pazar

ZEKÂ


ZEKÂ;
Alm. Intelligenz, Klugheit (f), Fr. Intelligence, İng. Intelligence. En geniş mânâsıyle bir genel zihin
gücü. Psikolog Terman’a göre, zekâ “mücerret (soyut) düşünme yeteneği”dir. Davis, zekâyı, “edinilen
bilgilerden faydalanarak meseleleri halletme kâbiliyeti” olarak açıklar. Stern ise, “yeni karşılaşılan
hallerin gereklerini, düşünme yeteneğinden faydalanarak karşılayabilme, yeni hayat şartlarına
uyabilme gücü” olarak görür. Bergson’un klâsik târifine göre zekâ, “evvelce elde edilmiş tecrübe ve
bilgilerden istifâde ederek bugünkü hayat meselelerini çözmek ve hayat şartlarına uymak kâbiliyeti”dir.
Hinsie ise zekâyı, üç ana gruba ayırarak târif etmektedir. Bu müellife göre, abstre (mücerret, soyut)
fikir ve sembolleri anlama ve kullanma kâbiliyeti teorik zekâyı; muhtelif makina ve âletleri anlama,
çalıştırma ve keşfetme kâbiliyeti mekanik zekâyı, insânî münâsebet ve ictimâî hâdiselerle ilgili
durumlarda akıllı ve mantıkî bir şekilde hareket etmek kâbiliyeti ise sosyal zekâyı teşkil etmektedir.
Zekâ, akılla karıştırılmamalıdır. Zekâ, bir meleke, bir alışkanlıktır. Bu kuvvet yardımı ile insan, bilinen
şeylerden bilinmeyenleri çıkarır. Delilleri toplayarak aranılan şeyleri bulur. Zekâ, sebep ile netice
arasındaki bağlılıkları bulmak, benzeyiş ve ayrılışları anlamaktır. Akıl anlayıcı bir kuvvettir. Hakkı
bâtıldan, iyiyi kötüden, faydalıyı zararlıdan ayırt etmek için yaratılmıştır. İsviçreli Clapare de zekâyı,
“yeni icap ve vaziyetlere, zihnin en iyi şekilde uyması”dır diye anlatmıştır. Yâni muhite uymayı
sağlayan bir kuvvettir. Tek hücreli hayvanlar, muhitin yalnız tesir etmesi ile hal değiştirerek bu tepkiye
uyar. Daha ileri olan eklembacaklılarda, tepkilere sevkitabiî (içgüdü)ler de katılır. Kemikli hayvanlarda,
bu iki kuvvete alışkanlık da karışır. En yüksek hayvanlarda ve insanlarda ise, muhite uymak için yeni
bir faaliyet, bir davranış ortaya çıkar ki, bu da zekâdır.
Bergson diyor ki: “Her asrın geri kalmış kısımları, tabiate uymak, hayvanlar ve kendileri arasında
münâsebet kurmak için âletler yapmıştır. Bu aletler, zekâ ile yapılmıştır.” Alet yapmak, teknikte
yükselmek akla değil, zekâya alâmettir. Zekâ, içgüdüden yukarı, akıldan aşağı, bir şuur basamağıdır.
Aklın tatbikçisi gibi olan zekâ, akıldan önce teşekkül etmektedir. Akıllı kişiler, teorik yollar ve kâideler
ortaya koyar. Zeki kimse, bunların pratiğe tatbikini sağlar. Zekâ düşünebilme kuvvetidir. Fakat,
düşüncelerin doğru olması için, akıl lâzımdır. Zeki insan düşüncelerinin doğru olabilmesi için bir takım
prensiplere muhtaçtır. Bu prensipleri idâre eden akıldır.
Her zeki kimseyi akıllı sanmak doğru değildir. Zeki bir kimse, büyük bir kumandan olabilir. Akıllı
kimselerden öğrendiği usûlleri, yeni harp vaziyetlerine uydurarak, kıtaları fethedebilir. Fakat aklı az ise,
bir hatâ ile, başarıları felâkete döner. Meselâ Napolyon’un zekâ saçan askerî plânları, zaferleri ve
akılsız hareketlerinin sonu olan felâketleri meydandadır. Üçüncü Selim Han zamânında, Napolyon’un,
Suriye’de, İslâm askerleri karşısında bozguna uğrayarak nasıl kaçtığı târihlerde yazılıdır. Bir arslanın
zekâsı, insan zekâsı kadar kuvvetli olsaydı, bu arslan öteki arslanlardan, on bin kat daha çok korkunç
olurdu.
Zekâ, yeni doğmuş bir çocukta potansiyel olarak vardır, zamanla olgunlaşır. Fikrî gelişimin en hızlı
olduğu zaman onuncu yaşa kadar olan dönemdir. Zekânın gelişmesi, beynin ve sinir sisteminin
olgunlaşmasına dayanır.
Normal olarak, zekâ, doğuştan îtibâren şahsın olgunluğa erdiği 15-25 yaşlara kadar devamlı olarak
artmaktadır. Fizikî ve bedenî büyüme ve gelişmede de olduğu gibi, zekâdaki gelişmenin ilk beş
senesinde çok süratli olmasına mukâbil, 10-16 yaşlarda gitgide yavaşlamakta ve 15-20 yaşından
sonra tamâmiyle durmaktadır. 20 yaşına kadar gelişen zekâ, ondan sonra 7-8 senelik bir duraklamayı
tâkiben hızla zayıflamakta ve düşmektedir.
Zekânın ölçülmesi: Zekâ birtakım testler aracılığıyla ölçülebilir. Bu gâyeyle birçok test geliştirilmiştir.
Târihte bilinen ilk zekâ testi Osmanlı Devletinde uygulanmıştır. O zaman saraya bağlı olan Enderun
adlı mektebe, Müslüman ve gayri müslim çocukları bir çeşit zekâ testiyle seçilerek alınırlardı. Enderun,
idâreci ve devlet adamı yetiştirirdi (Bkz. Enderun). Batıda kullanılan ilk zekâ testini bir Fransız
psikologu olan Alfred Binet ve Dr. Theodor Simon yapmıştır. “Binet-Simon Testi” adı altında 1905
yılında yayınlanan bu test, Paris ilkokullarında başarısız kalan öğrenciler arasında zekâca geri
olanlarla zekâca normal olup, olumsuz çevre faktörlerinden dolayı başarısız kalanları ayırt etmek
gâyesiyle meydana getirilmiştir.
Zekâ testleri muhtelif yaşlardaki çocukların normal olarak (yâni % 50’sinin) yapabilecekleri işlerden,
çözebilecekleri problemlerden ve cevaplandırabilecekleri sorulardan meydana getirilmiştir. Bu tipik
sorular, problemler ve işler, etraflı incelemelerden sonra tespit edilmiştir.
Binet-Simon Testi son yıllarda revizyondan geçirilerek Stanford-Binet Testleri adı altında hâlen
çocuklarda geniş ölçüde kullanılmaktadır. 8 yaşındaki bir çocuğa kendi yaşından iki yıl öncesine âit
olandan başlanarak testler uygulanır. Çocuk bunları bildiği gibi, 8 yaşına âit problemleri de çözebilir,
daha ileri yaşlara âit olanları yapamazsa normal zekâlı sayılırlar. Böyle bir çocuğun doğum yaşı gibi
zekâ yaşı da sekizdir. Şâyet 8 yaşındaki bir çocuk kendi doğum yaşının problemlerini çözemeyip,
ancak 7 yaş seviyesine kadar olan problemleri halledebiliyorsa zekâ yaşı 7 olarak kabul edilir.
Dokuzuncu yaşa kadar olan problemleri çözüyorsa, 9 zekâ yaşında sayılır. Buna göre çocuğun zekâ
yaşı, doğum yaşından üstün veya düşük oluşuna göre zekâsının üstün veya düşük olduğu anlaşılır.
Zekâ yaşının doğum yaşına bölünmesiyle zekâ derecesi tespit edilir. Kesirden kurtarılması için 100 ile
çarpılarak elde edilen rakama “zekâ bölümü” (IQ) adı verilir.
İnsanları zekâ derecelerine göre düşükten yükseğe doğru sıralarsak, normal dağılma eğrisi (çan eğrisi)
elde edilir.
Zekâ bölümlerinin (IQ) mânâları şunlardır:
IQ 0- 25 arası “ağır gerilik” (idio)
IQ 26-50 arası “orta gerilik” (embesil)
IQ 51-75 arası “hafif gerilik” (debil)
IQ 76-90 arası “sınır zekâlılar”
IQ 91-110 arası “normal zekâ”
IQ 111-125 arası “ileri zekâ”
IQ 126-140 arası “üstün zekâ”
IQ 140-155 arası “çok üstün zekâ”
IQ 156-ve üzeri “dehâ”
Üstün zekâlılık: 1000 rastgele çocuk alınırsa, ancak 10 tânesinin bölümü 140 ve biraz üzerinde olur.
160 ve 160’ın üzerinde olanların oranı ise binde birden bile azdır. Bir bakıma yeryüzündeki tekniğin
bulucuları ve taşıyıcıları bu zekâlardır. Üstün zekâlı çocuklar üzerinde yapılan geniş araştırmalar,
bunların özellikleri hakkında bize şu bilgileri vermektedir: Her şeyden önce, bu çocuklar vücut sağlığı
bakımından normalden üstün bulunmaktadırlar. Öyle ki, doğdukları zamanki boy ve ağırlık ölçüleri
normalin üstündedir. Bebeklik devresinde daha az hastalık geçirmekte ve öteki bebeklerden daha
fazla uyumaktadırlar. Bu çocuklar erken diş çıkarmakta, erken yürümekte ve erken konuşmaktadırlar.
Okulda çabuk ilerleme göstermekte ve teorik konulara daha fazla ilgi duymaktadırlar. Genel olarak el
mahâretini gerektiren konulara, beden eğitimi ve resim derslerine fazla ilgi göstermemektedirler. Vakit
geçirmek için yaptıkları faaliyetlerde okuma büyük yer almaktadır. Oyun oynarken kendilerinden büyük
arkadaşları tercih etmektedirler. Ergenlik çağına akranlarından daha erken girmektedirler.
Şurası da muhakkaktır ki, sâdece üstün zekâya sâhip olmak her şey demek değildir. Çok zeki oldukları
halde hayatlarını cezâevlerinde geçiren kimseler de çoktur (Bkz. Psikopati). Zekânın üstünde akıl
dediğimiz kuvvet vardır ve zekânın iyi yönde kullanılması önemlidir. Dînî ve ahlâkî terbiye, çevre
şartları ve hayat tecrübeleri zeki doğmuş olmanın yanısıra büyük ehemmiyet taşır. Öte yandan, okulda
ve okul sonrası yaşayışta elde edilen başarılar tabiî ki, alınan eğitimle de ilgilidir. Eğitim ancak mevcut
olan bir kâbiliyeti geliştirir.
Üstün zekâlı çocuklar yalnız kendileri, âileleri veya memleketleri için değil, bir bakıma bütün dünyâ için
önem taşımaktadırlar. Çünkü, özellikle ilim dallarında onları bekleyen çözülmemiş problemlerin
cevapları; yapılacak keşifler, bulunacak ilâçlar bütün insanlığın malı olacaktır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Gebelikte beslenme

Gebelikte beslenme: Gebelikte beslenme, doğacak çocuğun sıhhati bakımından önemlidir. Her şeyden önce, beslenmenin her çeşit besini ye...